8 Mart 2012 Perşembe

Modernlik ile Geleneksellik arasında kalmış Türkiye'nin özeti: Sokak Köpekleri

Bilmiyorum farkında mısınız, sokak köpekleri konusu Türkiye'nin modernlik ile geleneksellik arasında kalmış, başka bir ifadeyle çağdaşlaşmasını tamamlayamamış bir ülke olduğunun mükemmel bir yansıması. Burada, "modern", "geleneksel" ve "çağdaşlaşma" kelimelerini herhangi bir pozitif veya negatif yargı yüklemeden, akademik anlamda kullanıyorum. Müsaadenizle, tarihçi-akademisyen mesleğimden hareketle, mahallemizdeki bu hararetli tartışma üstüne biraz "ahkam" kesmek istiyorum.

Mahalle köpeği geleneksel Türk şehir yapısının bir parçasıdır. Mahalleli mahallenin köpeklerini bilir, tanır, köpekler mahalleliyi bilir, tanır, iki taraf birlikte yaşayıp giderler. 19. yüzyılda İstanbul başta olmak üzere Türkiye'yi ziyaret eden yabancı seyyahların bu konuda pek çok çarpıcı gözlemi vardır. Türklerin sokak köpeklerine merhametli yaklaşımlarından övgüyle söz ederler. Osmanlının son döneminde Batılılaşma ve reform hareketleriyle birlikte İstanbul da, başta Beyoğlu-Pera, ardından tarihi yarımada (Şehremaneti) olmak üzere Batılı anlamda bir belediye ve belediyecilik hizmetlerine kavuşur. II. Meşrutiyet'in ilanının (1908) ardından işbaşına gelen yeni belediye, nüfusun da hızla artmasıyla iyice çoğalmış olan İstanbul'un sokak köpekleri sorununa el atmaya karar verir, ve büyük bir faciaya yol açar. Şehirdeki tüm köpekler toplanır ve Hayırsız Ada'ya aç-susuz bırakılırlar. Bu adada birbirlerini yiyen köpeklerin acı ulumaları Anadolu yakasında sahilden bile duyulur ve halk, İttihatçı belediye yönetiminin bu uygulamasına şiddetle tepki gösterir. Hatta o dönemde Osmanlı Devleti'nin yaşadığı toprak kayıpları ve yenilgiler bile köpeklere reva görülen bu zalimliğe bağlanır halk arasında.

Batı'daki modern şehir yapılanmasında sokak köpeklerini, yani sahipsiz köpekleri göremezsiniz. Köpeklerin sahipleri vardır ve köpeklerin hareketlerinden sahipleri sorumludur. Köpeği sokağa veya parka pisleyen birine para cezası verilir, bu cezalar 80-100 TL'den başlar 1000'lerce liraya kadar çıkabilir. Bu nedenle, Londra, Paris veya New York sokaklarında gezerken, bir ağaç kenarına pisleyen köpeğinin pisliğini kese kağıdına koyup çöpe atan (atmak zorunda olan) insanlara rastlarsınız. Köpeğiniz geceleri komşuları rahatsız edecek ölçüde ve sürekli olarak havlıyorsa, yine ceza ödemek zorunda kalabilirsiniz. Hele köpeğiniz bir insana saldırır veya onu ısırırsa, binlerce dolarlık tazminatlara, hastane masraflarını tazmine mahkum olabilirsiniz. İnsanı ısıran veya insana saldıran bir köpek sahibinin elinden alınabileceği gibi çoğu zaman öldürülür de (Bazı ülkelerin kanunlarında "köpek imha edilir" diye yazar!). Eğer köpeğiniz bir insana saldırdıysa, belli bir süre, hatta ömür boyu bir daha köpek sahibi olmanız bile yasaklanabilir.

Üzülerek ifade etmeliyim ki, yukarıda anlattığım geleneksel Türk şehir yapısının yerinde fiziki olarak yeller esiyor. Bugün sadece Çiğdem Mahallesi'nin nüfusu, 1923 Ankarasının toplam nüfusundan fazla. Bahçesi hayatı olan bir veya iki katlı müstakil evlerde değil 8-10 katlı apartmanlarda oturuyoruz. Geleneksel Türk şehir yapısı fiziken yok oldu, ama zihinlerimizde hala yaşıyor, bu nedenle mahallede kimsenin sorumluluğunu (aşısı, kısırlaştırılması, insanlara saldırdığında maddi sorumluluğu, pislediğinde arkasından temizleme
sorumluluğu) üzerine almadığı, ama beslemek ve akşamdan akşama başını okşamak gibi keyfinden de eksik kalmadığı bir komünal köpek sahipliği sistemi zihinlerde devam ediyor.

Sorunumuz, bu komünal köpek sahipliğidir. Bir köpeğin, daha doğrusu mahalledeki onlarca köpeğin yüzlerce sahibi var. Filanca sitedeki bir hayvansever her akşam 20:30'da sitenin girişine yiyecek bırakıyor, bir başka sitedeki bir başka kişi sabahları köpek yavruları için bir tabağa ekmekle süt doğruyor vs. Peki bu köpeklerin sorumluluğunu kim üstleniyor? Hiç kimse.

Sokak köpekleriyle ilgili 5199 sayılı yasaya atıfta bulunuluyor. Doğrusu böyle bir yasamız olduğundan yeni haberim oldu, beni yönlendirenlere çok teşekkür ediyorum. Şimdi bakınız, bu yasanın 5. maddesi nasıl başlıyor:

"Bir hayvanı, bakımının gerektirdiği yaygın eğitim programına katılarak sahiplenen veya ona bakan kişi, hayvanı barındırmak, hayvanın türüne ve üreme yöntemine uygun olan etolojik ihtiyaçlarını temin etmek, sağlığına dikkat etmek, insan, hayvan ve çevre sağlığı açısından gerekli tüm önlemleri almakla yükümlüdür."

Burada önce "hayvan bakımı eğitimi" konusu üzerinde duralım. Yukarıdaki cümlenin yanısıra, kanunun 14. maddesinde de yer alıyor bu konu. 14. maddede hayvanlarla ilgili yasaklardan birisi de "Hayvan bakımı eğitimi almamış kişilerce ev ve süs hayvanı satmak." Dikkat ediniz, "hayvan bakımı eğitimi almadan hayvan sahibi olmak" yasak değil, sadece bu kişilere satış yasak! Çok ilginç bir düzenleme. Ben şimdiye kadar Türkiye'de, hayvan bakma üzerine yaygın bir eğitim programı düzenlendiğini duymadım. Düşünebiliyor musunuz, bir "pet store"a gidip evcil hayvan edinmek isteyen birinin Halk Eğitim Merkezi'ne yönlendirildiğini ve ancak orada 10-15 saatlik bir kurs gördükten ve sertifika (hayvan sahipliği ehliyet belgesi!) aldıktan sonra evcil hayvan satın alabildiğini!

Ama asıl vurgulamak istediğim nokta bu değil. Maddenin girişindeki bu ilk şıkkı çıkarın cümleyi tekrar okuyun:

"Bir hayvana bakan kişi, hayvanı barındırmak, hayvanın türüne ve üreme yöntemine uygun olan etolojik ihtiyaçlarını temin etmek, sağlığına dikkat etmek, insan, hayvan ve çevre sağlığı açısından gerekli tüm
önlemleri almakla yükümlüdür."

Bir hayvana BAKAN diyor. Belki kanunla ilgili yönetmeliklerde bakmanın tanımı yapılmıştır ama ben bu ifadeden şunu anlıyorum. Eğer her akşam dışarı çıkıp sitenizin kapısı önüne gelen köpeklere yiyecek
veriyorsanız, bu hayvanlara BAKIYORSUNUZ demektir. O zaman bu köpekleri BARINDIRMAK, sağlıklarına dikkat etmek (AŞILATMAK vs) ve insan, hayvan, çevre sağlığı açısından gerekli tüm önlemleri anlamak (kimseyi ISIRMAMASINI, sokaklara PİSLEMEMESİNİ vs sağlamak) SİZİN göreviniz oluyor.

Ben işim gereği sürekli İngiltere'ye gidip geliyorum. Burada, sahipsiz köpekler hakkında Çevre Koruma Kanunu'nun ilgili bölümüne göre belediye, sahipsiz bir köpek gördüğünde, kaybolmuş olabileceği ihtimaline karşı köpeği 7 gün boyunca muhafaza ediyor. 7 gün içinde sahibini bulamazsa ya köpeğe bakmak isteyen (ve bakabilecek) birine veriyor veya satıyor, ya köpeği kabul edecek bir hayvan barınağı varsa oraya satıyor veya veriyor, ya da bu iki seçenek de gerçekleşmezse köpeği acı çektirmeden öldürüyor ("imha ediyor").
http://www.opsi.gov.uk/acts/acts1990/ukpga_19900043_en_17#pt8-pb3-l1g149

5199 sayılı kanunda sahipsiz köpeklerin kısırlaştırılıp aşıları yapıldıktan sonra bulundukları yere bırakılacakları hükmü bu anlamda İngiltere'deki düzenlemeye göre daha insancıl (belki de AB'ye bizi bu nedenle almıyorlardır!). Ancak sadece yasanın bu hükmü bile uygulansa, yani bütün sahipsiz köpekler kısırlaştırılsa, bence orta vadede yani 5-10 yıl içinde sokaklarımızda hiç sahipsiz köpek kalmayacaktır.

Tabii, anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulduğu ülkemizde, 5199 sayılı yasanın sahipsiz hayvanlarla ilgili hükümleri değişmez değiller, onlar da pekala değiştirilebilir. O konuya girmiyorum.

Benim bu yazıdan çıkardığım sonuçlar şunlar:

- Komünal köpek sahipliği artık mahallemizin sosyal-fiziki yapısı içinde sürdürülemez.
- Sokaktaki sahipsiz köpekleri besleyen komşularımız, 5199 sayılı kanuna göre bu köpeklerin barındırılması ve diğer sorumluluklarını da üstlenmek zorunda olduklarının bilincine varmalılar. Köpek sevmenin sefasını
sürmenin yanısıra köpek beslemenin sorumluluklarını taşımaları ve varsa cefasını çekmeleri gerektiğini bilmeliler.
- 5199 sayılı kanunun öngördüğü şekilde, sahipsiz TÜM köpeklerin müşahede altına alındıktan sonra kısırlaştırılmaları, aşılanmaları ve rehabililte edilmeleri sağlanmalı.

Bütün bunlar yapılırsa, ülkemizin modernleşme çabasında en az 100 yıldır kanayan bir yara olan sokak köpekleri sorunu çözülür diye düşünüyorum.

Sokak köpeklerinin sayısı neden artar?

Çiğdem Mahallesi eposta grubu "cigdemim"de en hararetli tartışmalara yol açan konulardan birisi sokak köpekleri. Bu konuda İpek Eröz, sokak köpeklerinin sayısının sürekli artmasını şu şekilde açıklamış:

"Mahallemizde 200 köpek olduğunu varsayalım. Hatta varsaymayalım geçen 
yılki toplantıda barınak yetkilileri tarafından bunun daha altında bir 
rakam telaffuz edilmişti hatırlarsanız. Ayda ortalama 10 köpek alınsa 
ki alınıyor köpek sorununun 20 ayda bilemediniz 25 ayda tamamen 
çözülmüş olması gerekirdi. Ama çözülmüyor, mahalleye hergün yeni ve 
yabancı köpekler geliyor. Demek ki iş köpek toplamayla bitmiyor. 
Toplanan köpeğin yerine sürekli yenisi geliyor. Çünkü mahalleli 
bastırıyor barınak kısırlaştırdığı köpeği takrar yerine bırakamıyor. 
Kaç köpek var sokaklarda küpeli? 10 bilemediniz 15 tane. Onları da ben 
ve birkaç arkadaşım kişisel çabamızla kısırlaştırdık ve kayıt altına 
aldırdık. Oysa mahalleli toplanan köpekler yerine bırakılmazsa 
yerlerine ormandan yeni ve daha tehlikeli köpekler geleceğini, bu 
nedenle yıllardır mahalleye alışmış insana saldırmayan bu köpeklerle 
yaşamayı öğrenmiş ve kabullenmiş olsaydı şimdi sorun bu boyuta 
taşınmayacaktı." 
Sayın İpek Eröz'ün cigdemim grubuna gönderdiği mesajının tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:
http://groups.google.com/group/cigdemim/browse_thread/thread/d5b305e0e0e63aa2/8d9ba4c8f410146e?hl=tr

İpek Eröz'e bir cevap yazısı yazıp cigdemim grubuna göndermiştim, ancak mesajım grup moderatörü tarafından onaylanmadı ve bu nedenle gruba dağıtılmadı. Cigdemim eposta grubu moderatörü tarafından sansürlenen mesajım şöyle:

İpek hanım,

Bir yandan mahalledeki köpekler belediye tarafından düzenli olarak alınırken diğer taraftan mahallede köpek sayısının azalmamasını, mahalleye dışarıdan köpek gelmesine bağlamışsınız.

Yanılıyorsunuz.

Mahalledeki köpekler kısırlaştırılmadıkları için, dışarıdan hiç köpek gelmese bile, köpek sayısı çok hızlı bir şekilde artabilir, nitekim artmaktadır.

2008-2009 yıllarında bizim apartmanımızın ortak malı gibi bir hale gelmiş bir dişi köpek vardı. Bu köpek, bir batında 7, diğerinde 8, diğerinde 6, sonra 9 yavru vererek, mahalledeki köpek popülasyonunu 2 yıldan kısa bir süre içinde 30 civarında arttırdı. Sadece tek bir dişi köpekten söz ediyorum. Kesin rakamı Altınkoza Sitesi görevlisi Muzaffer Erdalı'dan öğrenebilirsiniz.

Hadi sizin rakamlarınızla ben devam edeyim. Mahallemizde 100 köpek olsun, bunlardan 50si dişi olsun, bunların da yarısı kısırlaştırılmamış olsun. Bu dişilerden her biri, benim yukarıda verdiğim rakamlara göre, yılda ortalama 10 yavru verse, bir yılda mahalledeki köpek sayısı, DIŞARIDAN HİÇ KÖPEK GELMEDEN 250 artacaktır. Ben gerçek rakamın bunun çok üstünde olduğunu düşünüyorum. Hadi belediye ayda 10 köpek alıyor olsun. Yılda 120 köpek yapar. Geri kalan 130 köpeğe ne oluyor?

Bu köpeklerin bir kısmı daha yavruyken ölüyorlar, ama bir kısmı da kendi aralarındaki arazi (turf) savaşları sırasında ölüyorlar.